Deprem gibi büyük doğal felaketlerde kamu, özel sektör ve halkın da dâhil olduğu ‘Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi’ nin önemli olduğuna dikkat çeken uzmanlar Kahramanmaraş depreminde bunun yaşandığını belirtiyor. Türk halkı dayanışma ruhunu tüm ülkede yansıttı…
Devletin tek başına afetzedelerin ihtiyaçlarını karşılayamayacağını, STK’ların ve toplumun afet yönetim sürecinin her aşamasında rol alması gerektiğini belirten uzmanlar, Maraş merkezli depremde maddi ve manevi tüm imkânlarını birbirleriyle paylaşan halkın dayanışma ruhunu tüm ülke içerisinde yaşattığını kaydediyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Acil Durum ve Afet Yönetimi Programı Öğr. Gör. Ayşe Aydemir, afet yönetiminde toplumun ve sivil toplum kuruluşlarının sağlayacağı desteğin önemini vurgulayan değerlendirmelerde bulundu.
Afet yönetimi toplum katılımını da kapsıyor
Afetlerin insanlar için fiziksel, sosyal, ekonomik kayıplar doğuran, gündelik yaşantıyı bozan veya kesintiye uğratan, yerel imkanlarla baş edilemeyen doğa veya insan kökenli olaylar olarak tanımlandığını belirten Acil Yardım ve Afet Yönetimi Uzm. Ayşe Aydemir, “Günümüzde yaşanan doğa veya insan kaynaklı afetler sonucunda ortaya çıkan can ve mal kayıplarının çok büyük boyutlarda olduğu gözle görülen bir gerçektir. Bu noktada ortaya çıkan ‘Afet Yönetimi’ olgusu tüm tehlikelere karşı zarar azaltma, hazırlıklı olma, müdahale etme ve iyileştirme faaliyetlerinin planlanması, koordine edilmesi ve yönetilme süreçlerini kapsıyor. Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi, afet öncesi, sırası ve sonrası çalışmaların tamamının kamu, özel sektör ve halkın da dahil olduğu afet yönetim sistemidir. Yani aslında sadece kurum ve kuruluşların değil toplumunda dahil olduğu afet yönetim sistemi olarak ifade edebiliriz.” dedi.
Toplum afetlerdeki etkisini gösterdi
Acil Yardım ve Afet Yönetimi Uzm. Ayşe Aydemir, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş depremlerinde toplumun afetlerde ne kadar etkili olabileceğinin bizzat yaşandığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Geçmişte yaşadığımız depremlerde ve diğer afetlerde olduğu gibi bu afette de ilk müdahale eden afet bölgesinde yaşayan yerli halk oldu. Yerli halk kendi imkanlarıyla hayatta kalabilmek için tüm çabaları sarf etti. Halk yaşanan böylesine büyük bir afette aile bireylerine, komşularına ve sevdiklerine tutunabilmek için müthiş bir gayret gösterdi. Afet bölgelerinde hızla arama kurtarma çalışmalarına ve afetzedelere yardımlar ulaştırılmaya başlandı. Bilinen en büyük gerçek şu ki; bölgesel ya da lokal olarak herkesi etkileme potansiyeli olan afetlerle mücadelede artık topyekûn hareket etme büyük önem taşıyor. Afetlerde eldeki tüm kaynakların etkin kullanımı ve bilinç arttırmaya yönelik faaliyetlerin yapılması da afet yönetim sürecinde oldukça önemli.”
Kamunun en önemli yardımcı unsuru halk olmalı
Son deprem felaketinde çalışmaların yetersiz kaldığını vurgulayan Acil Yardım ve Afet Yönetimi Uzm. Ayşe Aydemir, “Yaşanan bu deprem sürecinde ne zaman, nerede, hangi büyüklükte bir afetin meydana geleceği bilinmediği, afetlerin insan yaşantısını tehdit ettiği ve bu nedenle yapılan çalışmalarda, kamunun tek başına bu işlevi yerine getiremeyeceği ortadadır. Afet risk algısı oluşturmadan mevcut kaynakların kullanımına, eğitim çalışmalarından müdahale ve iyileştirme çalışmalarına kadar birçok faaliyette kamu erkine yardımcı olacak en önemli unsur sivil halk olmalıdır. Aynı zamanda, yaşanan bu afetlerde afetzedelere yardım etmek amacıyla insanların tamamen gönüllülük esasıyla yaptığı veya örgütlü olarak yaptığı çalışmaları kapsayan sivil toplum kuruluşları afetlerle mücadelede önemli bir kaynaktır.” dedi.
STK’lar destek sağlamada önemli role sahip
Sivil toplum kuruluşlarının toplum yapısına zarar veren ve ekonomik çöküntüye sebep olan afetlere destek sağlama konusunda önemli bir role sahip olduğunu ifade eden Acil Yardım ve Afet Yönetimi Uzm. Ayşe Aydemir, “Sivil toplum kuruluşları, afet yaşamış bireylere hiçbir maddi manevi beklentisi olmaksızın tamamen kişilerin hür iradesiyle ortaya çıkan sorunlara karşı çözüm bulma amacı ile afet yönetim sürecine dahil oluyor. Sivil toplum kuruluşlarında ‘gönüllülük’ esastır, içtenlik ve fedakârlık önemsenir. Bu sebeple gönüllülerin ortaya koyduğu çabalar da bir o kadar fazla ve anlamlı olacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının ülkemizde yer alan her türlü toplumsal soruna karşı çözüm için değerlendirilmesi önemli bir konudur.” dedi.
99 depremi sonrası STK sayısı arttı
Özellikle 1999 depremi sonrasında ülkemizde sivil toplum kuruluşları ve üyelerinin sayısında önemli oranda artış yaşandığına dikkat çeken Acil Yardım ve Afet Yönetimi Uzm. Ayşe Aydemir, “1999 depreminin en önemli etkilerinden biri STK’ların farkındalığı olmuştur. Yaşanan depremde mevcut kamu yönetiminin tek başına yetersiz kalması, halkın katılımının önemli ve gerekliliğini ortaya koydu. Elbette devlet tek başına afetzedelerin ihtiyaçlarını karşılayamaz. Dolayısıyla STK’ların ve toplumun afet yönetim sürecinin her aşamasında rol alması, kamu kuruluşları ile ortak çalışmaların planlanması ve yürütülmesi son derece önemlidir. İlgili kamu kurumları afetzedelere ulaşıncaya kadar halkın ve sivil toplum kuruluşların ortaya koyduğu gayretler; insan kurtarma faaliyetinden beslenmeye, ulaşımdan barınmaya kadar birçok konu oldu.” diye konuştu.
Deprem insani değerlerimizi hatırlattı
Kahramanmaraş depremlerinde de hepimizin şahit olduğu, bizleri duygulandıran, insani değerlerimizi hatırlatan çok ciddi bir toplumsal dayanışma yaşandığının altını çizen Aydemir, “Türk halkı maddi ve manevi tüm imkanlarını birbirleriyle paylaşarak dayanışma ruhunu tüm ülke içerisinde yaşattı. Afet bölgesine göndermek için insanlar yiyeceğini, suyunu, parasını, kıyafetini, küçük bir çocuk ise oyuncağını ayırdı ve afetzedelere ulaştırma gayreti içerisine girdi. Burada yaşadığımız felaketle aslında ülke olarak ne kadar güçlü olduğumuzu görmüş olduk.” ifadelerini kullandı.
Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı