Moderatörlüğünü Can Başak’ın yaptığı söyleşide, Mehmet Günsür kendinden bahsederek sözlerine başladı. Günsür:
Fatih benim ilgimi çekiyor. Müjdat Gezen’in de jenerasyonunda çok önemli sanatçılar yetişmiş. O dönemlerde Vatan Hastanesi doğumlar için önemliymiş. Ben de orada doğdum. Annemler Ankaralı, o yüzden sürekli bir gidiş geliş vardı. Annemler ben doğmadan İstanbul’a gelmişler. Babam ODTÜ’den, Dil Tarih’ten… Ama ben hiç Ankara’da yaşamadım.
“İlk oyunculuk deneyiminizi ne zaman yaşadınız?”
Halam Nilgün Hanım, ben beş altı yaşındayken beni bir reklamcı arkadaşının yanına götürdü ve ben ilk margarin reklamında oynadım. Bütün aile geçtik ekranın başına. Okul bahçesinde çember çeviren çocuklar vardı reklamda. O reklamda gölge olarak geçen çocuk bendim. Sonra margarin reklamında başrol oldum.
Geçmiş Bahar Mimozaları… 9 bölüm, TRT için sinema tadında çekilen bir diziydi. Görüntü yönetmenimiz Kaptan Kusto’nun görüntü yönetmeniydi. Beyaz Gelincik dizisinde yeniden çalışma imkânı buldum kendisiyle. 12 yaşında neyin ne kadar farkındaydım, bilmiyorum ama yıllar sonra baktığım zaman Müşfik Kenter ile sabah sahne sırası beklerken yatakta uyuduğumuz bir fotoğraf var. Sinema tozunun alındığı zamanlar.
“Hamam filminin kariyerinizdeki yeri nedir?”
Sonra büluğ çağı başlıyor. Zor günler, değişen yüz ve sivilceler. Sonra birkaç minik reklam oldu ve Hamam filmine kadar geldi. Ben o dönemde bir restoran işletiyordum. Roksy’de, jaz kulüp ve o dönemlere damgasını vurmuş mekândı. Biz o mekânda çaldık ve birçok mekânda üniversite şenliklerinde müzik grubumuzla çıktık. Biz rock müzikle ilgileniyorduk. Gitar dalgasıyla biz de kendimizi bulduk. Grubun bütün üyeleri bir ülkeye gidince bana restoran kaldı. Roksy’de çalışırken, o mekânın bir kardeş barı vardı. Oradaki arkadaşım aynı zamanda Hamam filminin figürasyon sorumlusuydu.
Ferzan Özpetek bir türlü başrol oyuncusuna ikna olamamıştı ve aramaya devam ediyordu. O arkadaşım neden bir deneme çekimi yapmıyorsun dedi ve biz Ferzan Özpetek ile bir deneme çekimi yaptık ve öyle tanıştık. Benim saçlarım belime kadardı. Ben kendimi Memo olarak tanıtırım, Ferzan ile ilk tanıştığımızda ben kendimi böyle tanıttığımda şaşırdı. Sonra anladım ki, filmdeki karakterin adı Mehmet ve kendisini Memo olarak tanıtıyordu. Bana saçlarımı kesip kesmeyeceğimi söyledi, bir dakika dedim ancak sonra kestim. O kararı verdim ve iyi ki de vermişim.
“Sanırım Hamam filminden sonra oyunculuk kariyerinize karar veriyorsunuz.”
Evet, kesinlikle o filmden sonra ben sadece bu işi yapmak istiyorum dedim. Restoran da müzik de bitti ve ben sadece oyuncu olarak yoluma devam ettim. Film İtalya’da ve dünyada büyük ilgi gördü. Hamam sayesinde bir sene Türkiye’de kaldım. Hamam benim ilk sinema filmim. Böyle bir filmle başlayınca bu çıtayı Türkiye’de tutturmak zor. İtalya’dan bir teklif geldi, Hamam sayesinde, bir tiyatro oyunu. Ben o oyunla İtalya’ya gittim ve dört yıl boyunca turne yaptım. Annem ve babam her zaman çok destek oldular. Biri mühendis, diğeri öğretmen ama sanat damarları gelişmişti. İstanbul Film Festivali’nde bir Fellini serisi vardı ve annem beni götürmüştü.
“O oyundan sonra mı İtalya’da yaşayacağım dedin?”
İtalya’da dört yıl boyunca bir oyunda oynadım. Turne yaptık çok fazla. Oyunun bu zaman zarfında bütün kadrosu değişti ancak ben kaldım ve yeni gelenleri eğittim. İtalyan Lisesi mezunu olduğum için hep kafamın bir yerinde İtalya’da yaşayacağım diyordum. Şu an Roma’da yaşıyorum. Orada bir ajansla birlikte çalışıyorum ve bir anda Fas’ta İsa’nın bir havarisi olarak buldum kendimi. Evlendim, eşim de belgeselci ve yönetmen. Hatta bir film sayesinde tanıştık, bir aşk filmiydi.
“Kariyer yönetmek konusunda çok iyi olduğunuzu düşünüyorum.”
Ben işin hiçbir zaman magazin kısmıyla ilgilenmedim. Bir oyuncu olarak birinin beni seyretmesini istemiyorum set dışında. Ben insanları seyretmek istiyorum fark edilmeden. Meşhur olma durumu tabii biraz zemininizle de alakalı. Ailem beni çok iyi yetiştirmiş, zemin sağlam olunca… Her zaman öğrenci olduğumu düşündüm hayatta, hiçbir zaman oldum bittim dememeli insan. Meşhur olmak günümüzde çok kolay. Televizyonda her gün beş dakika vesikalık fotoğrafınızı gösterseler meşhur oluyorsunuz. Ama benim ilgilendiğim bir taraf değil. İtalya’da çok meşhur bir insan değilim ama olsam da ilgimi çekmezdi. Orada daha olgun bir ilginin olduğunu söyleyebilirim. Orada global bir şehir olduğu için ünlü insanların sokakta sakin dolaşabildiğini görüyorum.
“Muhteşem Yüzyıl’da rol aldınız. Türkiye’deki projelerde de rol alıyorsunuz.”
Muhteşem Yüzyıl, Türkiye’nin dünyaya ve birçok ülkeye yayılan ilk dizisi oldu. Arjantin’den Endonezya’ya, Afrika’dan Belgrad’a her gün mesaj geliyor. Ne mutlu bana, oradaki insanların kalbine dokunmuş olmak. Bu işi bunun için yapıyorum zaten.
Söyleşi Moderatör Can Başak’ın sorularının ardından seyirci sorularıyla devam etti.
“Her rolünüzde bambaşka bir kişilik görüyoruz. Bu profesyonelliğin sırrı nedir?”
Benim en sevdiğim süreç, hazırlık sürecidir. Elinize bir senaryoyu alıp okumaya başladığınızda, o kağıt üzerindeki karakter yavaş yavaş ete kana bürünmeye başlıyor. Sorularla bu karakteri keşfetme süreci, benim için çok heyecanlı ve tutkulu geçiyor. Sanırım o yardımcı oluyor bir şekilde. Her karakter farklı ve her karakter derin. En yüzeysel karakterler bile kendi derinliğinde var oluyor. Çünkü insanı anlatıyoruz.
“Hayata bakışınızı merak ediyorum.”
Aslında insan büyüdükçe yaşam felsefesi de bir şekilde değişiyor. Daha önceden adını koyamadığın ama yaptığın birçok şeyi neden yaptığını düşünüyorsun. Çocuklarıma şunu söylüyorum, biz bu dünyaya dans etmek ve şarkı söylemek için geldik, diyorum. Benim için çok sihirli olan bir şey var, memnun etmek ve iyilik etmek. Sadece canlandırdığın karakterlerle de ilgili olabilir, kalplere dokunmak dedik ya, birine bir mutluluk verebiliyorsan, onun hazzı çok büyük. Kafamda şirinlik yapmalıyım diye bir şey yok ama insanlara iyi davranmak, onlara hoş hisler vermek beni en çok mutlu eden şey. Sanırım böyle bir yaşama bakış açım var. Tabii ki politik görüşlerim de var, tabii ki sevgi barış ve empati kavramlarını önemsiyorum. Sorumluluk sahibi olmak ve iyilik yapmayı önemsiyorum. Hayattaki yolculuğumuz, önce kendimizi iyi anlamakla başlıyor. İnsanın kendiyle barışık olması, sanatını iyi yapması için çok önemli… İşini iyi yapan insanlarla çalışmak her zaman keyifli olur.
“Uzun süredir sizin projelerinizi takip ediyorum. İnsanlar artık sizin filminize gittiğinde, çok iyi hazırlanmış bir projeye gittiklerini düşünüyorlar. Çok iyi projelerde bu bakımdan sizi görüyoruz. Bütün iyi projeler size geliyorsa ya da siz iyi projeleri seçiyorsanız, genç ve yetenekli oyuncular sizin hakkınızda ne düşünüyor?”
Aslında bütün iyi projelerde varım gibi bir şeyi düşünmüyorum. Buraya gelene kadar birçok başka projede de oynadım. Benim seçimim, bana bir teklif geliyor, senaryoyu okuyorum ve tamamen içgüdüsel bir karar veriyorum, ilk başta ben de para kazanmak için kabul ettiğim projeler de oldu tabii ki, ama şanslıyım, gelen projeler çok kötü projeler değildi. Ama dediğim gibi içgüdüsel bir karar veriyorum.
Ya beni heyecanlandırıyor ya da korkutuyor. Senaryoyu okuduğum andan itibaren böyle karar veriyorum. Ama bir yandan da şans elbette. Her proje, belki kötü diyebileceğim projeler de olabilir, oyuncuya birçok şey öğretir. Bütün projeler bir antrenman sahası. Bir yerden sonra bir şeyler kanıtlanmış oluyor ki, sana öyle roller geliyor.
Ben burada yaşamadığım için, benden daha fazla ekranlarda gördüğünüz yüzler var. Aslında bu her ülkede böyle galiba. Bir projede insanların aklına ilk onlar geliyor. Bir şekilde kendinizi ispat edeceğimiz bir şans yakalamışsanız, ondan sonra gelen teklifler o projeye bakarak geliyor. Riske girmek istemedikleri için sizi sadece o rollerde de görmek isteyebiliyor yapımcılar. Aslında bu soru biraz yapımcılarla ilgili.
“Genç oyuncu adaylarına ne önerirsiniz?”
Bir oyuncu adayının kendini iyi yetiştirmesi gerekiyor. Türkiye’de de birçok önemli oyuncu koçu geliyor, atölyeler düzenliyorlar. Benim zamanıma göre daha çok imkân olduğunu düşünüyorum. Bir şeye ne kadar çok mesai harcıyorsanız, o alanda iyi oluyorsunuz. Günümüz tiktok dünyası, hap gibi, bir an önce ve hemen olsun, isteniyor. Ancak öyle olmuyor, kendini yetiştirmek, mesai harcamak gerekiyor. O yüzden en önemli şey öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek…
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı